“Coğrafya kaderdir” sözünün son yıllarda sosyal medyada ne kadar popüler olduğunu fark etmişsinizdir. Kavram olarak ilk kez Miletli Anaksimandros tarafından milattan önce 6. yüzyılda kullanılan coğrafya kader midir bundan emin değilim. Ama bazen tek bir ağaçla bile aynı coğrafyadaki birçok ülke arasında bağlantı kurmanın mümkün olduğunu kesin olarak söyleyebilirim, çünkü bunu bizzat yaşadım.
Geçtiğimiz günlerde Filistin’in Eriha (Jericho) şehrini Filistinli dostlarla ziyaret etme olanağı buldum. Kutsal topraklar her daim ilgimi çekmiştir ve oradan öğrenecek çok şeyimiz olduğunu hep söylerim. Ürdün Nehri’nin yanında, Ölü Deniz’in karşısında yer alan Eriha on binlerce yıllık tarihiyle dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biridir. Deniz seviyesinin 258 metre altında yer alması ve etrafındaki dağların rüzgârı kesmesi nedeniyle Filistin’in diğer şehirlerinden daha sıcaktır. Birçok başka özelliği olmakla birlikte, toprağı bereketli bu şehrin hurması, muzu ve narenciye ürünleri dünyaca meşhurdur.
Eriha’da dolaşırken Mağusa’mızın Namık Kemal Meydanı’ndaki Aziz Nikola Kilisesi’nden dönüştürülmüş Lala Mustafa Paşa Camii’nin avlusunda bulunan cümbez ağacının aynısını görmek çocuksu bir sevince boğulmama yetti. Sevincimi Filistinli dostlarla da paylaşıp, Mağusa’daki cümbez ağacının 724 yıl önce, 1299’da kilise inşa edilirken dikildiğini ve Kıbrıs’ta yaşayan en yaşlı canlı olduğunu anlattım. Hemen sözümü kesip, kendi cümbez ağaçlarının Hristiyan inancında Zaka El-Aşşar’ın Hz. İsa’nın Kudüs’e giderken üzerine çıktığı ağaç olduğunun rivayet edildiğini anlattılar. Yani bizimki sizinkinden yaşlı diyorlardı ama bir Kıbrıslı olarak unvan kavgası yapmak konusunda önderliği kimseye bırakamazdım elbette. Öyle ya, Kıbrıs’ta kök kavgası çok tehlikeli bir şeydir.
Kıbrıs ve Filistin’in uzun yıllardır Doğu Akdeniz’deki iki temel uyuşmazlık olduğu bir hakikat. Daha 1192’de Kudüs’ün son Hıristiyan kralı Guy de Lüzinyan’ın kutsal toprakları kaybetmesinden sonra Luzinyan hanedanının Kıbrıs’ta üç asır sürecek hakimiyeti başlamıştı. Bu hanedanın aynı zamanlarda Kudüs, Kıbrıs ve Ermenistan krallığı yapmaları bile cümbez ağacının kökünde ve dallarında parlıyordu.
Demek ki Mağusa ile Eriha arasında cümbez ağacı dışında başka benzerlikler, bağlantılar olduğu da ortak coğrafyamızda hepimizin üzerini örten gökyüzü kadar gerçekti. Örneğin 12-14. yüzyıllar arasındaki Kıbrıs kralları Kudüs kralları olarak da taç giymişlerdi. 1920-1950 yılları arasında binlerce Kıbrıslı genç kızın Filistinlilere ve başka bazı Arap ülkesi vatandaşlarına satıldığını da unutmayalım.
Bulunduğumuz coğrafya birçok savaş ve işgalle gelen bir sürü sorun ve çok uzun sürecek anlaşmazlıklar yaşadı. Bu karmaşık geçmişin sisleri arasında kalmış bölge ülkelerinde dini, siyasi ve ekonomik bir sürü dalgalanmaya rağmen ayakta duran halkları birleştiren nedir, ayıran nedir? Bakın üzerine çıkılıp Hz. İsa’nın Kudüs yolculuğuna tanıklık edilen ağaçla, Mağusa’mızda yedi asrı aşkın bir süre hem Hıristiyanlığa hem Müslümanlığa ev sahipliği yapmış, gölge etmiş, meyveler vermiş ağaç aynı. Cümbez aslında tek başına geçmişten günümüze ışık saçan bir gücün emsali. Diğer taraftan nar Musevilerin, hurma da Müslümanların kutsal meyvesi…
Yaşadığımız coğrafyanın tarihi, bize hepimizin sorumluluğunu hatırlatıyor. Bu sorumluluk da bölge halklarıyla birlikte çıkar ortaklığı üzerinden, yeni ve kuşatıcı bir perspektif oluşturmak ve geleceğe ışık tutacak bir yaklaşıma sahip olmaktır. Böyle düşününce birçok dini, siyasi ve toplumsal farklılığı olan bölge halklarının hepsini kapsayacak tek kimliğin “Akdenizlilik” olduğu net biçimde görülüyor. Bu coğrafyanın bize dayattığı kader ortaklığı, o büyük Akdenizlilik şemsiyesinin altında toplanmayı zorunlu ve hayati kılıyor.
Cümbezin öyküsü bile Akdenizlilerin kader ortaklığını anlatmaya yetiyor da artıyor….