Organikçi mi yoksa inorganikçi misiniz?

   Şöyle bir geriye çekilerek ve hatta çekilmekle kalmayıp yukarıdan kuş bakışıyla bizim bu geleneksel Kıbrıs siyasetine sakince bakarsak temel bir ayrımı rahatça görebiliriz, diye düşünüyorum bugünlerde. Siyasetimizde ayrım şu şekilde: Organikler ve inorganikler.

   Şayet Kıbrıs siyasetini organikler yani “federasyoncular” ve inorganikler yani “ayrılıkçılar” ya da konfederasyoncular olarak ikiye ayırarak incelersek aslında konuya ilişkin son derece ilginç bulgulara kıyaslamalı biçimde varabiliriz. Hem kalkış noktası bu kavramlar olduğunda siyasetin tüm grilerini de yerli yerine oturtmak mümkün olur. Elbette beyazlar ilk kirlendiğinde işimiz çok daha kolaylaşır!

Kıbrıs ve organik federasyoncular…

   Organik federasyoncuların Kıbrıslı Türkler arasında oluşum biçimine ve ete kemiğe bürünmesinin serüvenine baktığımızda bunun hemen 1974 sonrasıyla oluşan sosyo- ekonomik ve siyasi şartların altında biçimlendiğini ve süreç içerisinde halkın kahiri ekseriyetine seslendiğini kabul edebiliriz. Bu noktada; Kıbrıslı Rumların çoğunluğu için çözüm denilen şeyin, Kıbrıslı Türklerden farklı ve dolayısıyla federasyon kavramından da bağımsız bir şekilde, daha ziyade evlerine dönmek isteyenlerin hür ve sınırsız biçimde döneceği, Türk askerinin adadan ayrılacağı ve mümkünse Türkiye’nin garantörlüğünün sona ereceği bir şeye tekabül ettiğini söylemek de mümkün.

   Kıbrıs Rumlarının kahir ekseriyeti çözümü federasyon kavramıyla hayati biçimde irtibatlı görmüyorlar. Tam da bu nedenle neredeyse 50 yılı aşkındır çözüm denildiğinde iki cemaatin anladığı şey aslında çok farklılaşabiliyor. Bunun en güzel örneği de büyük “algı patlamalarının” gölgesinde 24 Nisan 2004 tarihinde yapılan “Annan Referandumu”nda çok belirgin biçimde görülüyor. Kısacası Kıbrıslı Türkler için federasyon organik ve neredeyse milli bir çizgi olmasına rağmen, Kıbrıslı Rum çoğunluğu için aynı şeyi söylemek mümkün değildir.

   Bunun sebeplerini siyasi yaşamın içindeki temel çıkar kavgası ve milli kimlik oluşum psikolojisinde bulabiliriz. Kıbrıs Rumlarının temel çıkar kavgası kendilerine göre “işgal” rejimini değiştirmek üzerinden yürüdüğü ve bunun en temel konusunu da Türkiye karşıtlığı oluşturduğundan olası çözüm de bu siyasi-ideolojik kamplaşma üzerinden belirleniyor. Ve bu durum tüm parametreleriyle tüm Rum siyasetini esir almış durumdadır.

   Zaten federasyon kavramının konuşulmamasının kökeninde bu siyasi çıkar yatmaktadır. Federasyon denildiğinde üstü örtük biçimde Kıbrıslı Türklerle kurulacak o “şey”in arkasında hep Türkiye olacağı duygu ve düşüncesi Kıbrıs Rum siyasilerinin temel paradoksu olmuş ve bu kavramı konuşmalarına, tartışmalarına, müzakere etmelerine rağmen bunun açık biçimde halkla paylaşımından hep uzak durmuşlardır.

Federasyon ada düzeyinde asgari müşterek mi?

   Çünkü federasyon denildiğinde Rum siyasetinin içine ortaklık olarak kurulan ama tek başlarına egemenlik tesis ettikleri halihazırdaki üniter yapı “Kıbrıs Cumhuriyeti”ni kaybetme korkusu düşmektedir ve bu korku onları ciddi biçimde esir almış durumdadır. Kendi içinde çok farklı tarihsel sebepleri olmakla birlikte benzer bir korkuyu Türkiye’de, Kürtlerin Türkiye Cumhuriyeti içinde sahip oldukları kimliği tartışmaya açmaları karşısında Türkiye toplumun sahip olduğu genel algıda da bunun bir benzerini gözlemleyebiliriz.

   Bu benzetme belki Rumların içine düştüğü psikolojiyi anlamamızı kolaylaştırır. Böylesi ortamlarda belli bir konunun özgür ve açık bir şekilde tartışılmasının önünde bazı “gizli kapaklı” faktörler engel çıkarır. Yapılan tartışmalarda kullanılan kavramlar aslında konuyu anlatmaya yetmez, o yüzden her şey eksik ve sınırlı konuşulur. Buna bir de asgari ortak realiteler yerine mitoloji ve irrasyonalite üzerinden yapılan siyaset de eklenince Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk toplumlarının çözümden anladıkları şey birbirinden çok farklılaşıyor.

   Kanımca, Kıbrıs Rum çoğunluğunun federasyon konusuna yönelik ilgisizliği ve bilgisizliği kapalı bir faktör olarak toplumsal psikolojinin bunu tartışmayı engellemesinden kaynaklanmakta. Öyle ki; federasyon kavramı şekli ve şemali BM kararlarında, tarafların ortak deklarasyon ve uzlaşmalarında 1977 yılından beridir yer alsa bile Kıbrıs Rum siyasi söylemlerine bakıldığında esamesi bile okunmuyor. Federasyondan söz etmekten daima imtina ediliyor. Federasyon sanki ismini anmamanız gereken, eğer telaffuz ederseniz çağrıyı alıp ortaya çıkacak olan kötü bir ruh gibi onlar için. Bunun temel nedeni de gayet rahat biçimde ortak devletin tek sahibi oluşlarıdır.

Güncel tartışmalar ışığında Organikler ve İnorganikler…

   Rumları bir tarafa bırakıp şimdi Kuzey Kıbrıs’a ve güncel tartışmalara… Malum; Maraş konusunda yeni koalisyon hükümeti envanter belirleme kararı almış. Şunu hatırlamakta fayda var: Maraş bilindiği gibi en başından beri BM idaresi altında açılma opsiyonuyla ortadadır. Yani BM’den bunun hilafına yeni bir kararın geçirilmesinin ben çok zor olduğu kanısındayım. Ancak istisnai bir durum da olabilir. O da doğal gaz konusunda bir uzlaşma ve pazarlık yapma opsiyonu olarak ortaya atılmış olabileceğidir.

   Güney Kıbrıs doğal gaz arama ve çıkarma faaliyetlerini Türkiye ve Kıbrıslı Türklere rağmen bazı bölge devletleriyle iş birliği içinde yapmaya çalışıyor ve bunu da kendi egemenlik hakları olarak yansıtıyor. Aslında durum kesinlikle öyle değil. İster yasal ister yasa dışı kabul edin ama somut olarak ortada duran Kıbrıs Cumhuriyeti, anayasal olarak da uluslararası antlaşmalar ışığında da bakıldığında Kıbrıslı Türklerinin rızasını ve eşit ortak olarak haklarını ciddi biçimde göz ardı ediyor.

   Hatta daha doğru tabirle yok sayıyor. Bu yüzden de Kıbrıslı Türklerin Türkiye devletine bu alandaki her türlü haklarını korumak üzere yetki devri yapması doğaldır. Ancak ihtiyacımız olan hamaset değil, akılcı çözümler bulmaktır. Önce bir düşünelim, biz buraya hangi yollardan geçerek geldik? Organik ayrılıkçı Rumlar ile yine organik ayrılıkçı Türkler Kıbrıs’ı bir şekilde cehenneme çevirmeyi nasıl başardılar?

   İster 1960 yılından ister biraz daha öncesinden 1950’den bugüne dek yaşananları gözden geçirin tüm tarihimiz konfederasyon anlayışıyla her iki tarafta da doğal bağlantının örtüşmesiyle oluşmuştur bile diyebiliriz. Bugün bu konfederasyonun organik kısımlarının Güney’dekinin elinde doğal gaz bombası var, kuzeydekilerin elinde de her türlü sınırlamalara rağmen Maraş bombası… Öyle karşılıklı duruyorlar şimdi. Ve sesleri de yüksek çıkıyor.

   Buna karşı organik federasyonculara baktığımızda onların sesi daha cılız. Hele güneydeki organik federasyoncuların cılız bile olsa sesleri duyulmuyor. Sanki ortadan hep birlikte kayboldular. Üstelik ellerinde gündeme getirebilecekleri çok değerli varlıklar olmasına rağmen… Çünkü onların işi daha zor, baştan beri belirttiğim gibi kitle tabanları zayıf.

   Kuzey organik federasyoncularının ise görünür ve görünmez yanlarıyla federasyon konusunda ciddi bir halk zemini var. İnkâr etmeye kalkan olursa benden size bir öneri 1990 ve 1995 seçimlerinde kurucu liderimizin seçim propagandalarına bakmasını söyleyin. O zaman belki konuyu ciddi olarak kavrarlar. Kavramazlarsa mı? Yapacak bir şey yok. Fakat, sağ taraftan sol şeride yönelik yapılan bir konfederasyon atışının bumerang gibi sahibine döneceğini bilmemek de affedilmez ve telafisi ağır bir eksikliktir.